Düzenleme neyi kapsıyordu
Ayrılma Yönetmeliği’nin, 18/08/2016 tarih ve 29805 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değişik 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptali için açılmıştır
Düzenleme gerekçesi: Yabancılar arasında firar çok yüksek
01/01/2013 tarihi ile 01/08/2016 tarihleri arasında yapılan değerlendirmede, yabancı uyruklu hükümlülerin kaldıkları Burdur ve Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumlarından, 265 yabancı uyruklu hükümlünün firar ettiği, bunlardan sadece 16 kişinin yakalandığının tespit edildiği, açık ceza infaz kurumlarında firara karşı herhangi bir engel olmadığı, firar eden yabancı uyruklu hükümlülerden yakalanan sayısının az olduğu ve infazın etkin bir şekilde amacına ulaşılamadığı dikkate alınarak, yabancıların açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarında infazların etkin bir şekilde yürütülmesi için süreler açısından farklı uygulamalar belirlenmiştir.
Danıştay 10. Daire: Ayrımcılık yapılamaz
Hukuksal olarak eşit durumda bulunan kişiler arasında eşitlik ilkesine aykırı düzenleme yapılmasının hukuka aykırı olacağı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunlarının uygulanacağı dikkate alındığında, aynı ceza kanununa göre yargılanan ve ceza alan hükümlüler arasında, infaz rejimi bakımından suç türleri yönünden ayrım yapılmasında hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte, yabancı uyruklu kişiler yönünden ayrıksı düzenleme yapılmasının ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanmasını temel ilke olarak kabul eden Kanun hükmüne ve Anayasa ile güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu, gerekçesiyle dava konusu düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.
İDDK: Etkin bir ceza infaz rejiminin sağlanması yapılabilir
Somut uyuşmazlığa bakıldığında, davalı idarenin yargılamanın tüm aşamalarında sunduğu savunmalardan; firar olaylarının önüne geçilmesi, hükümlülerin eğitilip yeniden topluma kazandırılması gibi hususlar dikkate alınarak ve 5275 sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak açık ceza infaz kurumunda bulunulacak süre yönünden Yönetmelik ile farklı düzenlemeler yapıldığı, yabancı hükümlüler yönünden etkin bir ceza infaz rejiminin sağlanması amacıyla dava konusu düzenlemenin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, 5275 sayılı Kanun’un 3. maddesinde ifadesini bulan “genel önleme” amacı doğrultusunda ve aynı Kanun’un 14. maddesinin 2. fıkrasının tanıdığı yetki kapsamında, yabancı hükümlülerin firar eğilimleri gözetilerek tesis edilen dava konusu düzenlemede kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığından, üst hukuk normlarına ve hukuka uygun şekilde tesis edildiği anlaşılan dava konusu düzenlemenin iptali yolundaki Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.
T.C.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2021/3628
Karar No: 2022/2094
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : . Bakanlığı
VEKİLİ: Av..
KARŞI TARAF (DAVACI) : . ‘ya vesayeten .
VEKİLİ: Av..
İSTEMİN KONUSU:
Danıştay Onuncu Dairesinin 08/04/2021 tarih ve E:2018/3834, K:2021/1718 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem:
02/09/2012 tarih ve 28399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin, 18/08/2016 tarih ve 29805 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle değişik 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde yer alan “adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların” ibaresinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti:
Danıştay Onuncu Dairesinin 08/04/2021 tarih ve E:2018/3834, K:2021/1718 sayılı kararıyla;
Anayasa’nın 10. ve 11. maddelerine; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesine; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 2., 3., 6. ve 14. maddelerine yer verilerek,
Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 14. maddesinin 2. fıkrası ile 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 3. maddesinin 2. fıkrası dayanak alınarak hükümlülerin, doğrudan açık ceza infaz kurumlarına alınmalarına, kapalı ceza infaz kurumlarından açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına, açık ceza infaz kurumları arası nakillerine ve açık ceza infaz kurumlarından kapalı ceza infaz kurumlarına iadelerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarıldığı,
İlgili mevzuat hükümlerinin incelenmesinden, infaz hükümlerinin uygulanmasında hükümlüler arasında ırk, milliyet, milli veya sosyal köken yönünden ayrım yapılmasının Anayasa’da güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan ayrımcılık yasağı ile bağdaşmayacağı, Yönetmeliğin dayanağı olan kanuni düzenlemelerde hükümlülerin açık ceza infaz kurumuna ayrılmasında yabancılara yönelik ayrıksı düzenleme yapılmasına imkan tanıyan bir düzenlemenin de bulunmadığının görüldüğü,
Yönetmeliğin 6. maddesi bir bütün olarak incelendiğinde ise, idare tarafından, hükümlülerin açık ceza infaz kurumuna ayrılmasında suç türleri ve ceza süreleri bakımından farklı sürelere tabi tutulmasının öngörüldüğü, ancak yabancı uyruklu olan hükümlüler için, bu düzenlemelerden bağımsız olarak, tüm adli suçlardan hükümlü olmaları halinde koşullu salıverilme tarihine üç yıldan az süre kalması yolunda tek tip bir şartın getirildiği, bu haliyle Yönetmeliğin iptali istenilen kısmı ile Türk vatandaşları ile yabancı uyruklu kişiler arasında birbirinden farklı uygulamaya gidilmesi sonucunu doğuracak nitelikte düzenleme yapıldığının anlaşıldığı,
11/11/2017 tarihinde cezası kesinleşen davacı tarafından açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebiyle . Cumhuriyet Başsavcılığına 19/01/2018 tarihinde yapılan başvurunun, davacının şartlı tahliye tarihinin 05/01/2023 olduğu, Yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca ancak bu tarihe üç yıldan az süre kalması halinde açık kuruma ayrılmayı hak edebileceği gerekçesiyle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı,
Hukuksal olarak eşit durumda bulunan kişiler arasında eşitlik ilkesine aykırı düzenleme yapılmasının hukuka aykırı olacağı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunlarının uygulanacağı dikkate alındığında, aynı ceza kanununa göre yargılanan ve ceza alan hükümlüler arasında, infaz rejimi bakımından suç türleri yönünden ayrım yapılmasında hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte, yabancı uyruklu kişiler yönünden ayrıksı düzenleme yapılmasının ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanmasını temel ilke olarak kabul eden Kanun hükmüne ve Anayasa ile güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu, gerekçesiyle dava konusu düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:
Davalı idare tarafından, ülkemizde bulunan hükümlülerin açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaları sırasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, siyasi fikir ya da düşünce, ekonomik güç ve diğer toplumsal konumlar yönünden ayrım yapılmadığı, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 14. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.” hükmü ile verilen yetkiye dayanılarak suç türleri, tehlikelilik durumu, firar olaylarının önüne geçilmesi, hükümlülerin eğitilip yeniden topluma kazandırılması gibi hususlar dikkate alınarak açık ceza infaz kurumunda bulunulacak süreler hakkında düzenlemeler yapıldığı, her yıl sonu itibarıyla firar eden hükümlülerin suç türleri ve ceza sürelerinin incelenmesi sonucunda, terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olanların suç türleri nedeniyle; hırsızlık, yağma, cinsel saldırı, uyuşturucu ticareti yapma ve sağlama suçlarından hükümlü olanların firar oranının yüksek olması nedeniyle; eşe karşı işlenen suçlardan hükümlü olanların açık ceza infaz kurumundan firar etmesinin kolay olması veya özel izne ayrıldıkları zaman yine aynı suçu işleme yönündeki eğilimleri nedeniyle farklı düzenlemeler getirildiği, 01/01/2013 tarihi ile 01/08/2016 tarihleri arasında yapılan değerlendirmede, yabancı uyruklu hükümlülerin kaldıkları Burdur ve Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumlarından, 265 yabancı uyruklu hükümlünün firar ettiği, bunlardan sadece 16 kişinin yakalandığının tespit edildiği, açık ceza infaz kurumlarında firara karşı herhangi bir engel olmadığı, firar eden yabancı uyruklu hükümlülerden yakalanan sayısının az olduğu ve infazın etkin bir şekilde amacına ulaşılamadığı dikkate alınarak, yabancıların açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarında infazların etkin bir şekilde yürütülmesi için süreler açısından farklı uygulamaların belirlendiği, öte yandan dava konusu ibarelerin yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi gerektiği, bu haliyle temyize konu kararda hukuki isabet bulunmadığı belirtilerek, Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:
Davacı tarafından, iptali istenen Yönetmelik düzenlemesi ile Anayasa ve AİHS’de yer alan kanun önünde eşitlik ve ayrımcılık yasağı ilkelerinin çiğnendiği, nitekim dava konusu Yönetmelik hükmü nedeniyle yabancı uyrukluların salt yabancı olmaları nedeniyle ayrımcı muameleye tabi tutulduğu, her ne kadar davalı idare tarafından firar olaylarının önlenmesi amacıyla dava konusu düzenlemenin yapıldığı belirtilmekte ise de, önlenmesi devletin sorumluluğunda bulunan firar olaylarının dava konusu düzenlemenin gerekçesi olamayacağı, iptali istenen hükme ilişkin Yönetmelik değişikliğinin Dairenin yürütmenin durdurulması kararı üzerine yapıldığı, bu nedenle davanın konusuz kaldığından söz edilemeyeceği belirtilerek, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ:
Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT:
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 2. maddesinde, “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.”; 3. maddesinde, “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır.” hükmüne yer verilmiş; 14. maddesinin dava konusu Yönetmeliğin tesis edildiği tarihteki halinde ise, açık ceza infaz kurumları, hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlar olarak tanımlanmış, açık ceza infaz kurumlarının ihtiyaca göre kadın açık ceza infaz kurumları, gençlik açık ceza infaz kurumları şeklinde kurulabileceği öngörülmüş, hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usullerin yönetmelikte gösterileceği kurala bağlanmıştır.
Dava konusu Yönetmeliğin “Kapalı kurumdan açık kuruma ayrılacak hükümlüler” başlıklı 6. maddesinin dava açıldığı tarihteki halinde,”(1) Hükümlülerden;
a) Toplam cezaları on yıldan az olanlar bir ayını, on yıl ve yukarı olanlar ise onda birini kurumlarda infaz edip, iyi halli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl veya daha az süre kalanlar,
b) Müebbet hapis cezasına mahküm olup, koşullu salıverilme tarihine beş yıl veya daha az süre kalanlar,
c) Cezaları yüksek güvenlikli kapalı kurumlar veya diğer kapalı kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde infaz edilenlerden toplam cezalarının üçte birini bu kurumlarda iyi halli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine üç yıl veya daha az süre kalanlar, açık kurumlara ayrılabilir.
(2) Açık kurumlara ayrılabilmek için, ayrıca;
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142, 148, 149, 188 ve 190 ıncı maddeleri ile 1/3/1926 tarihli ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 403, 404, 491/3-4, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498 ve 499 uncu maddelerinden mahküm olanların koşullu salıverilme tarihine beş yıldan az süre kalması,
b) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 102 ve 103 üncü maddeleri ile eşe karşı işlenen 82/1-d, 86/3-a ve 96/2-b maddeleri ve 1/3/1926 tarihli ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 414, 416/1, 418/1 maddeleri ile eşe karşı işlenen 449/1, 456 ve 457/1 maddelerinden mahküm olanlar ile adli suçlardan hükümlü olup yabancı uyrukluların koşullu salıverilme tarihine üç yıldan az süre kalması,
c) 29/7/2003 tarihli ve 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu, 30/7/1999 tarihli ve mülga 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanununun 14 üncü maddesi ve 5237 sayılı Kanunun 221 inci maddesinden yararlananların koşullu salıverilme tarihine iki yıldan az süre kalması,
ç) Terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olup, mensup oldukları örgütten ayrıldıkları idare ve gözlem kurulu kararıyla tespit edilenlerin koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kalması, şartı aranır.” düzenlemesi yer almaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu Yönetmeliğin dayanaklarından birini teşkil eden 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu’nun yukarıda aktarılan hükümlerinin incelenmesinden, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amacın, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek ve toplumu suça karşı korumak olduğu; ceza infaz kurumları arasında sayılan açık ceza infaz kurumlarının, hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlar şeklinde tanımlandığı, hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesinin yönetmeliğe bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, davalı idarenin 5275 sayılı Kanun’un 3. maddesinde belirtilen infazın temel amaçları doğrultusunda, hükümlülerin açık ceza infaz kurumlarına ayrılması konusunda Yönetmelik ile düzenleme yapma yetkisine sahip olduğu görülmektedir.
5275 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 3. maddesiyle, ceza infazının öncelikli amacı olarak kabul edilen genel önleme, toplumu oluşturan bireylerin, suçluların etkin bir şekilde cezalandırıldığını gözlemleyerek, suça yönelmekten vazgeçmeleri anlamını taşımaktadır. Bu çerçevede, “genel önleme” amacının temini, ancak etkin bir infaz rejimi ile mümkün olabilecektir.
Dolayısıyla, 5275 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle işaret edilen genel önleme amacının gerçekleştirilmesi için davalı idarenin objektif kriterleri gözeterek açık ceza infaz kurumlarına ayırma konusunda hükümlüler arasında farklı uygulamalar öngörmesinde kanun önünde eşitlik ilkesi yönünden aykırılık bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut uyuşmazlığa bakıldığında, davalı idarenin yargılamanın tüm aşamalarında sunduğu savunmalardan; firar olaylarının önüne geçilmesi, hükümlülerin eğitilip yeniden topluma kazandırılması gibi hususlar dikkate alınarak ve 5275 sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak açık ceza infaz kurumunda bulunulacak süre yönünden Yönetmelik ile farklı düzenlemeler yapıldığı, bu kapsamda 2013-2016 yılları arası yapılan değerlendirmede, yabancı uyruklu hükümlülerin kaldıkları Burdur ve Erzurum Açık Ceza İnfaz Kurumlarından 265 yabancı uyruklu hükümlünün firar ettiği ve bunlardan sadece 16 kişinin yakalandığı hususlarının tespit edildiği, bu nedenlerle de yabancı hükümlüler yönünden etkin bir ceza infaz rejiminin sağlanması amacıyla dava konusu düzenlemenin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, 5275 sayılı Kanun’un 3. maddesinde ifadesini bulan “genel önleme” amacı doğrultusunda ve aynı Kanun’un 14. maddesinin 2. fıkrasının tanıdığı yetki kapsamında, yabancı hükümlülerin firar eğilimleri gözetilerek tesis edilen dava konusu düzenlemede kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığından, üst hukuk normlarına ve hukuka uygun şekilde tesis edildiği anlaşılan dava konusu düzenlemenin iptali yolundaki Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2.Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 08/04/2021 tarih ve E:2018/3834, K:2021/1718 sayılı kararının BOZULMASINA,
3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
4.Kesin olarak, 08/06/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.